17 Mayıs 2017 Çarşamba

Öğrenmenin En İyi Yoludur, Eğlenmek


 Uzuun uzun zaman oluyor yazmayalı. Yeni bir blogger olduğum için her gün kendimi yazmak zorunda hissediyorum, en azından bir şekilde düzeni ayarlayana kadar. Ve en önemlisi de işi kavrayana kadar. Sonra kendimi geliştirmeye odaklanabilirim. Ama o kadar.. O kadar başındayım ki daha.
 Günlük tutardım. Hatta iki-üç yıl boyunca sürekli yazdıgım bir güncem vardı. Fakat anı biriktirmede pek iyi değilim. Biriktiririm biriktirmesine ama bu "İleride bir gün açıp okumaktan" çok "ileride bir gün bunları yok edecek cesareti bulmak" için yaptığım bir eylem. O zaman tam anlamıyla geçmişimi kazandığımı hissediyorum. O zaman kendimi bir şeyleri başarmış hissediyorum.

 En son yaptığım "Anı Katliamı" bir yıl önceydi. Tam anlamıyla bir sürü resim, video, ses kaydı, bilet yok ettim. Evet, bazen aklıma geliyor ve 'keşke şu kalsaydı' demekle dememek arasında gidip geliyorum. Tabii ki onları komple ortadan kaldırmamın amacı, geçmişe bağlanmaktan kaçınmam olabilir. Bilemiyorum. Sadece fantezi de olabilir. Nedeni her ne ise, fark etmez. Sonuç olarak kendimi iyi hissettiriyor.

 Ama bir anı kutum var ki içinde on yıl öncesine dair biriktirdiğim şeyler var. Eskiden kazandığım bir alışkanlığım vardı, gezdiğim şehirlerde illa ki bir şey içtiğim zaman pipet alır ve onu saklardım. Evet, pipet saklıyorum. Bir sürü pipetim var, rengarenk, uzun, kısa..

 Fakat hepsini de tanıyorum. Bu beni biraz ürkütmüyor değil. :d Neyse ki o kutunun içindekileri de bir gün yok edeceğim. Fakat henüz sırası gelmedi. Sanırım o kutudan öğreneceğim birkaç şey daha var.

 Yaptığım tam olarak bu.. Biriktir, yok et. Biriktir, yok et. Belki yarın, belki yıllar sonra. Hazır olduğumda.. Çok ımm.. Nasıl desem, romantik oldu öyle değil mi? Çünkü az önce romantik bir film izledim.. Bundan kaynaklanıyor olabilir. :d

 Bu hafta uzun zamandır geçmediği kadar hareketliydi. Tabii daha bitmedi ancak şimdiye kadar olan değişiklikleri yazmak istiyorum. İş görüşmesinden çağırdılar ve sanırım heyecanlanmak gerekiyordu. Bunun da bir sürü kekeleme ve ter getirmesi gerekiyordu.. Nedense böyle olmadı. Bunun için çok mutlu olsam da yeterli olduğunu sanmıyorum çünkü patronum olacak adam bana bazı sorular sorduktan sonra verdiğim cevaplara karşılık olarak mülakatın ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını açıklama gereği duydu. :')

 İşte bu göz yaşartıcı. Ve bana asla pes etmememi, sonuçta bir çok böyle olaylarla karşılaşacağımı, bir çoğunda üzücü sonuçlar alacağımı ancak bununla moral bozmamamı söyledi. Sence de biraz 'Seni işe almayacağım.' mesajı vermedi mi?

 Sonuç olarak kafaya taktım ki hâlâ takıyorum ve sürekli sürekli, daha iyisini yapsaydım, daha iyisini yapabilirdim, neden daha iyisini yapmadım gibi sorularla kendimi depresyona sokacağım.

 En kötü yanı da cevabı asla bilemeyecek olmam. Yani beni alıp almayacaklarını yalnızca aradıklarında bileceğim ki arayıp aramayacakları da meçhul. Her neyse.. Bu kadar depresyonik(işte yine aynı kelimee) durum yeter. Bir sonraki konuya geçeceğim.

 Bir kaç hafta önce yazarlık için başvurduğum siteden geri dönüş aldım! Şu ana dek iki yazı paylaştım ve birinin üzerinde de çalışıyorum. Biraz daha benimsedikten sonra o siteden de bahsedeceğim burada.

 Şehrimi seviyorum. Hem de çok. Şey.. Belki biraz az ama seviyorum. Fakat neden neden neden ve neden sineması bu kadar 'boktan' olmak zorunda? Vizyondaki filmleri kim getirtiyor? Her kimse ona buradan iki çift lafım var. Senin ben getireceğin filme sıçayım. Abi, inanır mısın gelen filmlerin çoğu boktan ya. Hadi onu geçtim bir de bunları aylarca(ciddiyim aylarca) vizyonda tutup salonları kapattırmanın amacı ne?

 Biraz daha geniş fikirli ol ya. Sırf sen seviyorsun diye Recep İvedik izlemek zorunda değilim. Bir sürü yeni çıkan kaliteli film var. O kadar başarılı oyuncu, o kadar yaratıcı senaryo var. Neden sürekli romantik komedi koyar ki bir insan sinemaya? Bir çok vizyona giren güzel filmleri salona getirmedin, bari filmleri kokutacak kadar izlettirme millete.

 Neyse, sakinim. Başka bir konuya geçelim.

 Yeni bir oyun buldum, belki biliyorsunuzdur. Sword Art Online animesi, sanal gerçeklikle oynanan bir oyunu anlatıyor. Bir çok denemenin ardından sanırım oyunun birisi bunu gerçekten başardı. Demo'su muhteşem. Başka bir makalede bundan da bahsedeceğim. İsmi Morph3d ve sitesi bile fazlasıyla.. Teknolojik! Sanırım bu kelimeyi kullanabilirim..

 Gayet güzel ve kendime inancımı tazeleyen bir hafta oldu. Her şeye rağmen. (Evet, burada talihsiz mülakatımdan bahsediyoruz.) Umarım senin de günlerin kendine katabileceğin yeniliklerle ve bilgilerle doludur.

 Öğrenmenin en iyi yoludur, eğlenmek. Eğlenirken de öğrenmemeyi unutmaman dileğiyle. İyi geceler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder