13 Mayıs 2017 Cumartesi

Güzel Hava Kötü Gün

 Mükemmel bir mide bulantısı ve boğaz ağrısıyla uyandım. Belliydi zaten annem hasta olduğunda bana da bulaştıracağı. Canı sağ olsun hatunumun. Tam da zamanıydı ama. Daha hazırlanmakta olduğum iki sınav, başvurmam gereken birkaç da iş yeri vardı. Zaten ilk seferim olacağı için çoktan iki yerden geri çevrilmiştim.

 Artık hasta olduğuma göre bu plan da yattı. Birazcık iyi hissetsem kendimi neyse.

 Yeter bu kadar salya sümük olduğumdan bahsetmek.

 Açıkcası bu yazıyı yazarken ki düşüncem; sonuçta daha takipçim falan yok(daha mı? Olacağı konusunda umudun var demek), blog'u birkaç düşünce seliyle doldurmanın hiçbir sakıncası yoktur herhâlde yönünde olmasındandı..

 Ne diyordum ya.? Az önceki mikrop yuvası hapşuruğumun ardından beynimi de fırlatmış gibi hissediyorum.. Hah, hatırladım. Diyeceğim şu ki, birkaç gün hiç kimseyle konuşmamak. En azından yüz yüze olmadıkça yazışmamak falan.. Çoğu kişi bazı dönemlerde böyle garip, ne idüğü belirsiz kararlar alıyordur herhalde.

 Ben de dünkü daraltıcı, depresyonik(klavye böyle bir kelime göstermedi, herhalde yeni bir kelime türettim..) ruh hâlimden ötürü böyle bir karara vardım. Aslında ben şu bulaşıcı ruh hâli düşüncesine tamamen katılıyorum. Sen iyi hissediyorsan karşındaki de öyle hisseder, sen kötü hissediyorsan ~ne kadar belli etmemeye çalışsan da~ karşındaki de bir süre sonra durduk yere kötü hissetmeye başlar.

 Bu yalnızca yüz yüzeyken konuşmakla hissedilecek bir durum değil.. Telefonda konuşurken, hatta yazışırken bile bazen fark edilir şeyler.

 Bence bunun nedeni, dünkü iş başvurunun geri çevrilmesi. Aslında adam da haklı, şimdiye kadar hiçbir yerde çalışmamış elemanı işe almak, risk almak gibi bir şey olsa gerek. Ancak her gittiğim başvurudan bu gerekçeyle geri çevrileceksem ilk nerede çalışacağım? Beni işe almazsanız nasıl önceden de çalıştığım bir işim olacak? Yalan söylemek de istemiyorum.

 Öfff kısır döngü gibi bir şey. Fakat sonunda bulacağım. Hem de tam bana göre bir iş olacak ve önceki geri çevirenlere beni geri çevirdikleri ve böyle uygun bir iş bulmama vesile oldukları için şükranlarımı sunacağım.

 Buraya kadarki yazımı sabah uyandığımda ilk iş olarak yazmıştım. Muayene olmak için doktora gittim, kapalıymış. Eczaneye gidip soğuk algınlığı hapı alayım dedim, amca bey istediğim hapı reçetesiz veremiyormuş. Uyuşturuculuğa giriyormuş falan filan.

 Ulan, uyuşturucu alacak olsam A-ferin'e mi bakarım? Neyse.. Acile gittim, bu kez de adam grip değilsin dedi. Wtf oldum falan. Çünkü yani salya sümük durumu var ya, öyleyim.

~Grip değil miyim? Gribim ya? Grip olmam lazım. Gribim ben. Değil miyim?

 Yandaki kadın gülümsese de adam bundan sonraki dediklerini anlamam için kesinlikle tıp okumamı gerektirecek terimsel bir şeyler söyledi ve reçetemi verip gönderdi.

 Şehir parkına uğradık eve dönmeden. Ne kadar güzel, anlatamam. Yemyeşil ağaçlar ve çiçeklerle dolu. Ortasından kanal akıyor. Arka taraflara doğru turkuaz yapay bir göl var. Her tarafta park. Çocuğuyla top oynayan amca bey ve yenge hanımlar. Değirmen görünümlü kafe...

 Birkaç arkadaşımı da alıp bisikletlere atlayarak tekrar dönmek geçse de içimden, hapşırmaktan bitap düştüğümü fark edip tekrar arabaya yöneldik. Başka bir zamana artık..

 Tartışma sesleri mi duyuyorum ne? Bugün daha da güzelleşemezdi. (!)

 Ahh ah. Neyse o hâlde. Bu yazıyı gündüz yazsam da sana da hastalığımı ve ruh halimi bulaştırıp gününü zehir etmemek için gece paylaşacağım.

 Sevdiğim bir gifi bırakıp uçuyorum şimdilik. Kendine iyi bak. Görüşmek üzere.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder