14 Mayıs 2017 Pazar

Ölen Adama Gülen Halk

 02.07 Gece olmuş bile çoktan. Halbuki biraz takılıp bir şeyler atıştırmak için mutfağa yönelecektim.. Saatin geç olduğunu farkedince birkaç işimi halledip yatağa geçtim direkt.

 Alt komşumuzun küçük oğlu aylar önce bembeyaz bir kedi yavrusu bulmuştu. Ne yapmış ne etmiş kadını ikna edip evine alabilmişti. Bir kaç hafta önce de farkettim ki kedi evin bahçesinde dolaşıyor, heralde biraz dışarıda oynasın amacıyla bırakmışlardır diye düşünmüştüm. Meğersem işin aslı kediyi atmak zorunda kalmışlar.

 Bayağı büyümüş bu arada. Hatta üzerindeki kahverengi lekelerden tanıyamadım. Değişmiş de yani. Bayağı üzücü bir durum aslında, madem yavruyken annesinden ayırıp evde beslemeye karar verdiniz, koskoca kışı balkonda geçirmesine göz yumdunuz, (hâlâ nasıl ölmedi şaşarım) bari dışarı atmasaydınız..

 Sabahları kedinin miyavlamasıyla uyanırdım. Pencere kapalı, bir kat üstte olmamıza rağmen sanki inlercesine miyavlardı içeri alınmak için. İçeri alınmak diyorum fakat bunu anlamak için kedi uzmanı olmaya falan gerek yok. O soğukta balkona atılan kedi durmadan miyavlıyorsa fazla bir anlam aramaya da gerek yoktur zaten.

 Bir çok kez de huzursuz olup alt kata inerek Melek ablaya Fikret abiye kediye eziyet ettiklerini, öldüreceklerini söyledim. Bilmiyorlar mı koskoca adamlar bunu? Bilmiyorlar ki bana verdikleri cevap, 'O üşümez.' oldu. Ne demek üşümez? Al işte pencereden bakıyorum, koyduğunuz kutunun içine sokulmuş, inleyip duruyor.

 Neyse ki yaz geldi, havalar ısındı. Bu kez de kediyi kapıya atmışlar. Ayrılmıyor da. Alışmış minik, ne yapsın? Evin etrafında dolaşıp duruyor. Pencereyi açtım yatağa geçmeden önce. Kediler saldıracakken tiz bir ses çıkarır ya, aynı o şekil miyavladı. Neyse dedim, herhâlde bir şeyle uğraşıyordur. İkinci kez, üçüncü kez derken oyalandığım şeye odaklanamaz oldum. Baktım dışarıya fakat hiçbir şey yok. Karanlık zaten, sokak lambaları aydınlatmıyor arkayı.

 Tekrar yattım derken aradan beş dakika geçti, köpek uluması duydum. İlginçtir ki buralarda bırak ulumasını, havladığını duymak bile çok ender bir olaydır. Ne olabilir ki diye düşünürken uzaklardan başka bir uluma, ardından başka bir uluma daha..

 Hani şehrin içi, zaten fazla köpek olmaz, olsa da havlamaz, peki bizim arka bahçede, uluma zincirini başlatan köpek ne arıyor?

 Bir yandan da kedi geliyor aklıma, öldürmüş olabilir mi ki diye? Yarın kontrol edeceğim ve eğer öyleyse.. Uzun bir süre aklımdan çıkmaz. Hayvan da olsa, insan da olsa, hatta cansız bir varlık bile zulme uğramamalı desem çok mu iyimser gözükürüm? Peki kim hak ediyor zulmü? Bunu kişinin kendisi çok daha iyi bilir. Sen hak ettiğini düşünüyor musun?

Bazıları abartılı bir düşünce yapısına sahip olduğumu söylese de, tam zıttını düşünmekten daha iyidir deyip konuyu kapatırdım. Artık böyle yapmak yerine tamamıyla düşüncemin arkasına geçip kendi düşünce yapılarını sorgulatmalarını sağlıyorum. İnsanın vicdanı, zulümü göre göre alışmaz. Bakma sen 'Ben küçükken şöyle böyle eziyet gördüm, şunlara tanık oldum, ondan katı bir mizacım var.' diyenlere.

 İnsanın vicdanı zulmü kabullene kabullene alışır. Ne kadar ses çıkarmazsak o kadar duyarsızlaşıyor. Hababam Sınıfı'nın yazarı Rıfat Ilgaz bunu çok iyi örneklemiş. Bahsettiği konuşmasını da alıntılayıp artık uyku moduna geçeceğim.

Nasıl bu kadar çok güldürebildiniz?

Eskiden idam olacagı sabah, meydan kalabalıklaşır, esnaf birbirini çağırır ve günler geçtikçe de ortalık panayıra dönmeye başlarmış. Sonuçta ölen bir adama gülen bir halk görüntüsü oluşmuş. Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz ölen bu sisteme bakarak güldük.

 İyi geceler, tatlı uykular.. Görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder